Öjeni nedir?
Öjeni, kelime anlamıyla, insan popülasyonlarının genetik frekanslarının kontrollü yönlendirmeyle iyileştirilmesi demektir.
Yani, insan toplumlarının gen dağılımlarına müdahale ederek, bu dağılımların istenen bir yönde değiştirilmesi anlamına gelir.
Bu müdahale, teknik olarak tamamen bilimsel olan bir müdahaledir: popülasyon içerisinde kimlerin çiftleşip kimlerin çiftleşemeyeceğine bir dış güç tarafından karar verilerek en uygun genetik kombinasyonların yaratılması hedeflenir.
Bu sayede, “üstün insan ırkı”nın yaratılması amaçlanır. Ancak daha tanımından anlaşılabileceği gibi, bu isteğin etik ve ahlak ile çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Dolayısıyla bilim tarafından çözülmesi zor bir problem olarak karşımıza çıkar.
Öjeni taraftarları sadece kendi ırklarının veya kendi sınıflarının korunmaları ve geliştirilmeleri gerektiğini iddia etmişler ve diğer ırktan veya sınıftan insanların “suni seleksiyon”a tabi tutulmaları gerektiğini sanmışlardır. Örneğin öjeni teorisinin kurucusu sayılan İngiliz Francis Galton'a göre, korunması gerekenler sadece İngiltere'nin yüksek sınıfıdır.
Bunun için de Galton, yoksul, hasta, güçsüz, yeteneksiz insanların çoğalmalarının engellenmesi gerektiğini öne sürmüştür. Naziler ise, Aryan ırkına mensup sağlıklı insanlar dışındaki insanların devlete ve topluma yük olduklarını ve kısırlaştırma veya öldürme yoluyla ortadan kaldırılmaları gerektiğini iddia etmişler ve bu düşüncelerini uygulamaya koymuşlardır.
Naziler, öjeni politikası dahilinde yüz binlerce insanı kısırlaştırırken, hasta, sakat, zihinsel özürlü, yaşlı, yeteneksiz, kimsesiz olduğu için yüz binlerce insanı da gaz odalarına göndererek, aç bırakarak veya ilaç vererek öldürmüşlerdir. Öjeni savunucularının en ciddi yanılgılarından biri, insanların karakterlerine has özelliklerin büyük bir çoğunluğunu kalıtımsal sanmaları veya kasıtlı olarak bu iddiada bulunmalarıdır.
Örneğin Galton dahil olmak üzere öjeni taraftarlarına göre tembellik, yoksulluk gibi istenmeyen özellikler kalıtımsaldır. Tembel insanların tembel çocukları olacağını sandıkları için, bu insanların evlenmelerine ve çocuk sahibi olmalarına engel olmaya çalışmışlardır. Evrimcilerin bu derece mantık dışı ve saçma bir iddiayı dahi sözde bilim adına savunabilmeleri oldukça ilginçtir.
Darwinistlerin sözde bilim adına savundukları öjeni, pek çok insanın büyük acılar yaşamasına neden olmuştur. Bu zalimliğin tarihi gelişiminin incelenmesi, söz konusu vahşeti savunanların temel dayanaklarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Darwin'in öjeniyi nasıl kendince sözde bilim adına savunup teşvik ettiğinin kendi sözleriyle ortaya konulması bu açıdan son derece önemlidir.
Aslında Öjeni sapkınlığının temeli Platon'un Devlet adlı eserine kadar uzansa da, Darwinizm ile birlikte sözde bilimsel bir görünüm kazanmış, hatta neredeyse bir bilim dalı haline gelmiştir. Galton'dan büyük ölçüde etkilenen ve önceki sayfalarda ırkçı görüşlerine yer verdiğimiz Karl Pearson, öjeninin kaynağının evrim teorisi olduğunu şöyle ifade etmektedir:
Modern öjeni düşüncesi yalnızca 19. yüzyılda uyandı. Bu yüzyıl sırasında öjeniye ilginin artmasının birkaç nedeni vardır. En önemli neden ise evrim teorisidir. Öjeni terimini de keşfeden Francis Galton, fikirlerini kuzeni Charles Darwin'in doktrinine dayandırıyordu.
Sir Francis Galton öjenizmin insanın evrimine yardım edip hızlandıracağını zannediyordu. Dolaysıyla öjenizm evrim teorisinin yan ürünü bir felsefedir. Galton, canlılarda kalıtımla geçen özellikleri, özellikle insanlarda farklı zihinsel yetenekleri ve kişisel karakteristikleri ölçerek bulmaya girişti.
Bireysel farklılıkları gösterebildiğinde genetik etkenleri de göstermiş olacağını zannediyordu. Galton ve destekçisi Wund insan denen canlı türünün en önemli özelliğinin zeka olduğunu söylediler. Zeka farklılıklarının görme keskinliğinden, acıya karşı duyarlılığa, kafatası büyüklüğünden avuç içi çizgilerine kadar birçok etkenle açıklamaya kalkıştılar.
Onların bu önermeleri liberal siyaset felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen John Locke’un bilginin duyumlardan geldiği şeklindeki önermesi paralelindeydi. Bu nedenle zekayı ölçmeye çalışan kimi psikologlar bireyler arasındaki duyusal-motor farklılıklara yöneldiler, araştırmalarını bu yönde yoğunlaştırdılar.
Fakat vardıkları sonuçlar bilimsel dolaysıyla tarafsız olmadan çok nice yüzyıllardır uygulanan ırkçılık yönündedir ki bu, evrim felsefesine tamamen uygundur. Zeka seviyesinin tespiti konusunda bazı ölçülerin konulması uygulamaya geçilmesi anlamına geliyordu. Bu uygulamaya önce Amerika başlamıştır diyebiliriz.
20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla insan ırkının ıslah edilmesi diğer anlamla evrimin çabuklaştırılması anlamına geliyordu.
Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa insan ırkı da ıslah edilebilir, bu yolla evrim kontrollü olarak hızlandırılabilirdi. Evrim teorisinin kurucusu ve duayeni Darwin’in de öjeni kavramına olumlu baktığını ve ilk tohumlarını attığını görmekteyiz. Darwin öjeni ile ilgili olarak şöyle demektedir:
• Yabanıl insanların vücutça ve kafaca zayıf olanları eleniverir ve sağ kalanlar çoğunlukla, gerçekten sağlıklı kimselerdir.
• Öte yandan biz uygar insanlar, elenme sürecini engellemek için elimizden geleni yaparız. Geri zekalılar, sakatlar ve hastalar için bakım evleri kurarız. Yoksulları koruma yasaları çıkarırız. Tıp • uzmanlarımız her hastayı yaşatmak için en son ana kadar bütün ustalıklarını gösterir…
• Böylece uygarlaşmış toplumların zayıf bireyleri kendi soylarını sürdürmektedir.
• Evcil hayvan yetiştiriciliği yapmış hiç kimse, bunun insan ırkına büyük zararı dokunduğundan şüphelenmez.
Darwin’e göre medeniliğin göstergeleri olan acıma, merhamet etme, zayıfları koruma, yardımlaşma, tıbbi olanaklardan faydalanma gibi insansı meziyetlerin uygulanmasıyla evrim engel olunmaktadır.
Dikkatli bir okuyucu Darwin’in evrimleşmemiş kabul ettiği yabanıl insanlar arasında doğal seleksiyon gibi evrim mekanizmalarının sağlıklı işlediğini fakat uygarlaşmış toplumlarda sevme, acıma, merhamet etme gibi zaaf sayılan duygular nedeniyle sağlık işlemediğini belirterek evrim mekanizmalarının işleyişi ve sonuçları konusunda tam bir çelişkiye düştüğünü hemen fark eder.
Darwin’in yukarıdaki sözleri bize; eğer yabanıl toplumlarda evrim mekanizmaları daha iyi işliyorsa niçin diğerlerinden daha çok evrimleşmemiştir sorusunu sorma hakkını verir. Medenilikle evim kuralları arasında herhangi bağın olmadığı medeniyetin insansı meziyetlerin eksiksiz uygulanmasıyla sağlandığı açıktır.